Sayfalar

31 Aralık 2011 Cumartesi

Pineklemeye Çağrı (Salah Birsel)

Pineklemeye Çağrı

Duralım efendiler biraz
Koşmayalım öyle delice
Yormayalım kalbimizi
Katmerlendirip gerdanımızı
Oturalım efendiler biraz

İsteyen dikilsin gönlünce
Çökelim biz yere şöyle bir
Açalım ağzımızı ilkin
Gerelim omuzlarımızı sonra
Giderek bayıltıp gözlerimizi
Esneyelim efendiler biraz

Akıncılar (Yahya Kemal Beyatlı)

Akıncılar

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi "ilerle"
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle

Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik 


Yahya Kemal Beyatlı

30 Aralık 2011 Cuma

Piyanolu Ases (Salah Birsel)

Piyanolu Ases

Ben piyano çalıyorum sen orada kaç yıl
Saçlarını at sevmeyi değiştiriyor çünkü
Ellerini at gözlerini at dudaklarını at yoksa
Ben seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa

Senin gökyüzün benim gökyüzümden piyanolu
Kirpiklerini at gözlerini öpüyorum çünkü
Kaşlarını at ağzını at kulaklarını at
Ben seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa

Ben senin dişlerinle gülüyorum daha ne
Senin yıldızların her gece Beethoven li
Piyanoyu al seni düşünmeyi tutuyor çünkü
Ben seni sevdalıyorum sen orada kaç yıl 


Salah Birsel 

28 Aralık 2011 Çarşamba

Davul-Zurna (Salah Birsel)

Davul-Zurna

Ah iç gıcıklayıcıdır sabahları yâlel
Bir nağme uzanır davuldan Sepetçioğluna
İzmirlilerden üç akıllı iskemle atmış kordona
Zurna çalıyor Pasaport önünde zurna
Çocuklar ayak uydurmaya çalışıyor oyuna
Helhel takmış kadının biri de koluna
Oyunla kadınla öyle pırıl pırıl ki helhel
Ah iç gıcıklayıcıdır sabahları yâlel 


Salah Birsel

Salah Birsel'in Aşkı (Salah Birsel)

Salah Birsel'in Aşkı

Faslı Evvel

Bu olaylarla düşüp kalkan mevsim bahardır
Salâh Birsel'in aşık olduğunu haber veren alametlerdir
Kızla oğlanın arasını ayıran bir dört duvardır
Oğlanın karşısına geçip oturduğu levha Ya Sabır'dır
Ol İstanbul şehri işte bu aşkın duyulduğu yerdir
Bu aşkın ardını hikaye eden faslı diğerdir

Faslı Diğer

Bu aşkın dal budak saldığı ay nisandır
Kız Taksim'de oturan bir sarışındır
Geceleri ah ile yatağa düşen oğlandır
Bu şiir ise dilekçe hükmünde bir ilandır


Salah Birsel

27 Aralık 2011 Salı

Gül Bahçesi (Salah Birsel)

Gül Bahçesi

Ben karaşinlere vurgunsam
Sarışınlara da bayılırım

Zemheri ayazını da kovalarsam
Apul apul yürürüm yaz sıcağında

Koşarlı akılların önünde eğilirsem
Bönleri sezdirmeden okşarım

Bir vay aman dünyası
Dört bir yanda pideciler

Cicibici hoşarlık el üstünde
Devekuşu bilgisizlik yanında

26 Aralık 2011 Pazartesi

Güzin'in Gençlik Yılları (Salah Birsel)

Güzin'in Gençlik Yılları

Ben Güzin'i düşünürken
Güzin'in de düşündükleri vardı
İnce inceydi parmakları
Minnacık bir yüzü vardı

Güzin'in aklında
Atlar arabalar
Daha başka erkekler
Başka hayatlar vardı

Güzin'in kedileri vardı
Benim gibi okşanmak isteyen
Ama sevdanın adı geçsin
Güzin kaşlarını çatardı

25 Aralık 2011 Pazar

Hacivat (Salah Birsel)

Hacivat

Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda
Dayak mı yer gene Karagöz'den o yerde
Yoksa çay mı pişirir pilav ya zerde
Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda

Büyük hayalleri yoktu zaten hayatta
Bozuk düzen bir ev üstelik Balat'ta
Şaşırmaya kalkmamıştır bu yüzden Arafat'ta
Dedim ya tokgözlüydü zaten hayatta

Kaldıysa tuhaflığı kalmıştır perdede
Çektiklerine gülünüyor hâlâ memlekette
Zekası ki dolaşırdı üç beş dilde
Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda 


Salah Birsel

24 Aralık 2011 Cumartesi

Hacivat'ın Evi (Salah Birsel)

Hacivat'ın Evi

Hacivat'ın evi
Köşede ufaraktan
Bir tüfek atımı duraktan
Kapı pencere elekten
Döşemeler zemberekten
Dökülmekten
Sökülmekten
İncelmiş süprülmekten 


Salah Birsel

23 Aralık 2011 Cuma

Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)

2 Aralık 1884′te Üsküp’te doğdu. 1 Kasım 1958′de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Ahmed Agâh. Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci Bey’in oğlu. Annesi Nakiye Hanım ise şair Lefkoşalı Galib’ in yeğeni.

Çocukluk yılları Üsküp’teki şiirlerine de yansıyan Rakofça çiftliğinde geçti. İlköğrenimini özel Mekteb-i Edep’te tamamladı. 1892′de Üsküp İdadisi ’ne girdi. Bir yandan da İshak Bey Camii Medresesi’nde Arapça ve Farsça dersleri aldı. 1897′de ailesi Selanik’e taşındı. Annesinin ölmesi, babasının tekrar evlenmesi yüzünden aile içinde çıkan sorunlar nedeniyle Üsküp’e döndü. Tekrar Selanik’e gönderildi. 1902′de İstanbul’a geldi.

Vefa İdadisi’ne (lise) devam etti. Jön Türk olma hevesiyle 1903′te Paris’e kaçtı. Bir yıl kadar Meaux okuluna devam edip Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904′te siyasal bilgiler yüksek okuluna girdi. Jön Türklerle ilişki kurdu. Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Sami paşazade Sezai, Prens Şahabettin gibi dönemin ünlü kişilerini tanıdı. Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar’la arkadaşlık kurdu. 1912′de İstanbul’a döndü.

Hacivat'ın Karısı (Salah Birsel)

Hacivat'ın Karısı

Hacivat'ın karısı
İncecikten yeldirmeli
Göz kaş oynatmalı
Gerdan kırmalı
Beden sarmalı

Gülmeli güldürmeli

Rakı süzmeli
Aşık üzmeli
Şiir düzmeli

Hacivat'ın karısı
Beyoğlu'nda gezmeli 


Salah Birsel

22 Aralık 2011 Perşembe

İstiklal Caddesi (Salah Birsel)

İstiklal Caddesi

Caddelerden İstiklal caddesi
Havuzdur da havuzdur
Kadınlar da ördekleri
Dalaşır şıpıdak şıpıdak

İstiklal Caddesinde dükkanlar
İki yandadır da iki yandadır
Vitrinlernen incik boncuk
Şıkırdaktır da şıkırdaktır

İstiklal Caddesi dediğin
Antep kilimine benzer
Beyazlar yeşiller karalar
Fırıldaktır da fırıldaktır

İstiklal Caddesinde dullar
Cımbızlarıyla dolaşır
Baldırnan eksik eteknen
Fıkırdaktır da fıkırdaktır

21 Aralık 2011 Çarşamba

Sessiz Gemi (Yahya Kemal Beyatlı)

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
 
Yahya Kemal Beyatlı

Kamer Hanım (Salah Birsel)

Kamer Hanım

Gün gelecek Kamer Hanım
Gençliğini düşünecek
Hafifçe daralacak kalbi
Mutfağa doğru gidecek

Yumurtayı çırparken kasede
Durup saçlarını çözecek
Şurup kaynayacak bir kenarda
Hatıralar üşüşecek

Ve yayıldıkça mutfağa pasta kokusu
O da endamını gerecek
Bir tabak alacak raftan
Hacivat beni sevmişti sahi deyecek

Gün gelecek Kamer Hanım
Boyuna pasta pişirecek 


20 Aralık 2011 Salı

Tevfik Fikret

 Tevfik FİKRET (1867-1914)

24 Aralık 1867'de İstanbul'da doğan Tevfik Fikret'in asıl adı Mehmet Tevfik'tir. Çocuk yaşta annesinin ölümü, onu hayatı boyunca etkiledi. Ortaöğrenimini önce Mahmudiye Rüştiyesi'nde, sonra da Galatasaray Sultanisinde yaptı. Burada Recaizade Ekrem'in öğrencisi oldu. Duygulu kişiliği onu genç yaşlarda şiire yöneltti. 1888'de Galatasaray'ı bitirdikten sonra Hariciye Nezareti İstişare Odası'nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi), kâtip olarak göreve başladı. Yeterince çalışmadan para aldığı gerekçesiyle buradan ayrıldı.

Daha sonra tekrar çeşitli memurluklarda bulundu. Ek iş olarak Ticaret Mekteb-i Alisi'nde hat ve Fransızca öğretmenliği yaptı. 1891'de Mirsad Dergisi'nin açtığı şiir yarışmasında birinciliği kazanınca, edebiyat çevrelerinin dikkatini üstüne çekti. 1892'de Galatasaray Sultanisi'nin ilk bölümüne Türkçe öğretmeni atandı. 1894'te Hüseyin Kâzım Kadri ve Ali Ekrem Bolayır'la birlikte Malûmat Dergisi'ni çıkartmaya başladı. 1895'te hükümetin bütçede kısıntı yapma gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu kesmesine tepki olarak Galatasaray'daki görevinden istifa etti ve inzivaya çekildi.

Kikirikname (Salah Birsel)

 Kikirikname

Sizinkisi de gülmek mi a kikirikler
Gülünce şöyle sunturlu gülmeli
Bir iki üç dişleri göstermeli
Sırıtmalı değil zangır zangır gülmeli

Yakaları kolalatmalı bir iki üç
Bir iki üç başları doğrultmalı
Boşuna değil bu öğütler inanın
Gülünce sabah akşam gülmeli

Ceketler kavuşturmalı bir iki üç
Köşelerde değil ortalarda gülmeli
Düğmeleri parlatmalı zamanında
Gülünce şapkalarla gülmeli

Bir iki üç sayıyla bükülmeli
Sırayla değil hep birden gülmeli
İşin bütün inceliği burda a kikirikler
Gülünce dişleri göstermeli 


Salah Birsel

19 Aralık 2011 Pazartesi

Bulut Geçti (Salah Birsel)

Bulut Geçti

Sen şimdi kocanın evinde oturuyorsun
Ve saçların artık eskisi gibi değil
Geceleri yemekten sonra
Çorap söküğü dikersin
Belki de ellerin soğan kokar

Senin kocan bir suratı çirkin adam
Ağzı açık uyur
Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça 

Salah Birsel

Salah Birsel

Salah BİRSEL (1919-1999)

1919 yılında Bandırma’da doğdu. Orta öğrenimini İzmir Erkek Lisesi’nde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde tamamladı. Salâh Birsel’in 1947 yılında çıkan ilk kitabı olan Dünya İşleri, Orhan Veli ve arkadaşlarının Garip yıllarındaki deneylerine uzak kalmayan bir şairden haber verir. Şairanelikten kaçınma özelliği, ince yergi eğilimleri ve yalın söylenmiş dizelerle yansıtma çabasından gelen bir sadeliktir bu.

Özellikle Hacivat’ın Karısı’nda sözcüklerle şaka eder gibi rahatlayınca, yergiciliği de iyice ortaya çıkar. Öfkesini dişlerinin arasına sıkıştırarak bakarken vuracağı yeri arıyor gibidir. Geçmişle hesaplaşırken de tavrını bırakmaz. Kendine özgüyü kişileştirme amacına çok bağlı olduğu için, yaman bir simgeci olarak tanınmış ve aynı zamanda sözcük üreticisi olmuştur.

18 Aralık 2011 Pazar

Bir Şairin Ölümü (Salah Birsel)

Bir Şairin Ölümü

Kimse inanmaz
Benim hafif-makineliyle öldüğüme
Veya ayrıldığıma dünyadan

Benimde başkentte bi odam
Şiir kitaplarım
Üniversitede adım
Ve arkadaşım vardı

Ünüm de olurdu
Yaşasaydım 


Salah Birsel

Yusuf Atılgan

Yusuf ATILGAN (1921-1989)

27 Haziran 1921'de Manisa'da doğdu. 9 Ekim 1989'da İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Yusuf Ziya Atılgan. Yazılarında "Nevzat Çorum" ve "Ziya Atılgan" imzalarını da kullandı. Manisa Ortaokulu'nu, parasız yatılı olarak Balıkesir Lisesi'ni ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. O dönemde Akşehir'de bulunan Maltepe Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Üniversite öğrenciliği sırasında Komünist Partisi'ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak Ceza Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkum edildi. 6 ay Sansaryan Hanı'nda, 4 ay da Tophane Cezaevi'nde olmak üzere 10 ay hapis yattı. Tahliye olduktan sonra doğduğu yer olan Manisa'nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti. Burada evlenerek uzun süre çiftçilik yaptı. 1976'da tiyatro oyuncusu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yapıp İstanbul'a yerleşti. 1980'den sonra, Milliyet Yayınları'nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları'nda

17 Aralık 2011 Cumartesi

Oğuz Atay

Oğuz ATAY (1934-1977)

Oğuz Atay 1934 yılında Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde dünyaya gelen türk yazarımızdır. 13 Aralık 1977 tarihinde ise vefat etmiştir. Babası bir dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay’dır. Oğuz Atay 1951 yılında Ankara’da bulunan Ankara Maarif Koleji’ni bitirdi.1957 yılında ise İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. Üç yıl sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi olmuştur.
1975′te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ın 1971-72′de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazandı.Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiştir. Moran’a göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.


Terkib-i Bend (Ziya Paşa)

Terkib-i Bend

...
 

Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir

Ya bister-i kemhada ya viranede can ver
Çün bay u geda hake beraber girecektir

Allah'a sığın şahs-i halimin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir

Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir

Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir

16 Aralık 2011 Cuma

Balafong (Salah Birsel)

Balafong

Akşamsa gelecektir eski kuzu
Bütün gün ölüp kulesinde
Sisler kapansa da üstümüze
Kucağında bir sürü heykel
Bir alanı dolanacaktır koşaraktan

Bilmem anlatsam hangi yürüyüşünü
Uzun boya taze bıyık
Bir sevinin halısını geçecektir
Zambaklarla bir renk
Bir kuzu kudretten çakır

Gel duy beni halkım
Atlayacaktır sonunda inatçı kuzu
Bir fotoğrafın arabından
Zonklarken Afrikasında
Yaban sesli bir balafong

Gazel (Ziya Paşa)

Gazel

Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm 

Ziya Paşa

Han-ı Yağma (Tevfik Fikret)


Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

15 Aralık 2011 Perşembe

Ayşuşe (Salah Birsel)

Ayşuşe

Çevrenin görünümünü sırtlar
Doğayı çekip çekelerim
Martıları alay alay
Kartalları elle tutarım

Taa ımırcık karanlıkta
Yollara koyulurum
Selvilere mazılara abanır
Irmaklara vayvaylar dağıtırım

Seni sevdim doğa ben eyvah
Poyraza lodosa atlarım
Tarlada tapanda
Kıvırcık kıvırcık yatarım

Haluk'un İnancı (Tevfik Fikret)


Haluk'un İnancı

Bir yaratici guc var, ulu ve akpak,
kutsal ve yuce, ona vicdanla inandim.

Yeryuzu vatanim, insansoyu milletimdir benim,
ancak boyle dusunenin insan olacagina inandim.

Seytan da biziz cin de, ne saytan ne melek var;
dunya donecek cennete insanla, inandim.

Yaradilista evrim hep var, hep olmus, hep olacak,
ben buna Tevrat'la, Incil'le, Kuran'la inandim.

Tekmil insanlar kardesi birbirinin... Bir hayal bu!
Olsun, ben o hayale de bin canla inandim.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Atlı Ases (Salah Birsel)

 Atlı Ases

Kilimlerle senin sofalarla var yürüyüşün
Geldik şimdi bu saçların ki çözdüm ve çözmedim
Kuşluk yürüyüşün senin gerinmelerle ikindi yürüyüşün
İnceciksin terliklerle uzunsun ya da gözlerle

Öyle yürüyüşün ki inmiş atlardan ya Erzurum'dan
Aşkın ardınca oldular ki anlayın işte artık
Hem İzmir'de Kordon boyuyla senin şıkırtıların
Geldik şimdi bu ellerin ki tuttum ve tutmadım

Böyleleyin yürüyüş kilerlerde sayılmış değil
Badem yürüyüşün kavunlarla Kırkağaç yürüyüşün
Çıplaksın yürüyüşünle kaşlarla esmersin ya da
Geldik şimdi bu ayakların ki öptüm ve öpmedim

Melih Cevdet Anday

Melih Cevdet Anday (1915-2002)

İstanbul'da doğan Melih Cevdet Anday'ın çocukluğu Kadıköy Bahariye'de geçti. Ortaokula kadar İstanbul'da eğitim gördü. Liseyi ise Ankara'da, Gazi Lisesi'nde tamamladı. Lisede okuduğu sırada, Orhan Veli ve Oktay Rifat ile tanıştı.

Liseyi bitirdikten sonra bir süre Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne kaydoldu. Ancak Devlet Demiryolları'nda memur olarak çalıştığı için öğrenimine devam edemedi. Çalıştığı kuruluş tarafından sosyoloji öğrenimi görmek için Belçika'ya gönderildi.

Ukde isimli şiiri 1936'da Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Bunun ardından şiirleri Ses, Yaprak, Yeditepe, Papirüs, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Soyut, Ataç, Dönem, Yön gibi dergilerde yayınlandı. Orhan Veli ve Oktay Rifat ile birlikte 1941 yılında Garip isimli şiir kitabını çıkardı.

Haluk'un Bayramı (Tevfik Fikret)


Haluk'un Bayramı

Baban diyor ki: 'Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin? ... Babasız,
Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Sıyah-ı mateme benzer terâne-i îdi!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Biraz güzellensin
Şu ru-yı zerd-i sefalet... Evet meserrettir

Pakistan (Salah Birsel)

Pakistan

Çıt çıt Güzin demek buzlu viski
Siz bilmiyorsanız ben biliyorum
Ben içki seviyorum
GÜzin'i de seviyorum sıcak olursa
Haziran olursa bütün esmerleri topluyorum
Ama nerden simdi aklıma geldi
Güzin varken haziran

Akşam olursa Güzin'leri selamlıyorum
100 bin Güzin bir o kadar da dudak işte
300 dudak iyi kötü eğilip öpüyorum
Ben çiçekleri esmerlere boyuyorum
Üsküdar'ı da boyuyorum kalabalık olursa
Ama nerden şimdi aklıma geldi
Güzin varken Üsküdar

13 Aralık 2011 Salı

Pusula (Salah Birsel)

Pusula

Eser Salâh Birsel eser
Kendi kısmetine küser
Bir camdır kalbini keser
Keser değirmi değirmi 


Salah Birsel 

Doksan Beşe Doğru (Tevfik Fikret)


Doksan Beşe Doğru

Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler;
Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bülendi!
Kanun diye topraklara sürtündü cebinler;
Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi...

Eyvah! Otuz üç yıl o zehir giryeleriyle,
Hüsranları, buhranları, ehvali, melali,
Amal-ü devahisi ve sulh-ü seferiyle
Bir sel gibi akmış, mütevekkil, mütehali...
Yazsın bunu tarih-i iber hatt-ı zeriyle!

Ey bir dem-i rüya gibi geçmiş kara günler,
Bir lahza edin seyr-i cahiminizi tekrar;
Dönsün bize o derin nazra-i muğber...

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bir İçim Su (Tevfik Fikret)


Bir İçim Su

Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor

Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen
Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor?

Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen
Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor

Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?
İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor!

11 Aralık 2011 Pazar

Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim (Tevfik Fikret)


Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim


Bana kimsin diye sorma meleğim
Pek güzel dinle de izah edeyim
Nam-ı naçizime `Fikret' derler
Şi're de nisbetimi söylerler
Kaldığım varsa da gah ekmeksiz
Kalmadım şimdiye dek mesleksiz
Nur bekler gibi nısf-ı şebde
Bekledim on iki yıl mektebde
Sonra çıktım ne için bilmeyerek
Bu da bir cilve-i baht olsa gerek
Bab-ı Ali'ye müdavimlendim
Ehl-i namus diye mimlendim
Şimdi bir hayli eser sahibiyim
`Ahmed Ihsan'da musahhih gibiyim
Saye-i lutf-i cihan-banide
Hocayım Mekteb-i Sultani'de...
 
Tevfik Fikret

10 Aralık 2011 Cumartesi

Balıkçılar (Tevfik Fikret)


Balıkçılar

-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader!

- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta...

- Olur;
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz...
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?

Hâlâ
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi.

9 Aralık 2011 Cuma

Satranç (Stefan Zweig)

Satranç

KİTABIN KONUSU
Hayatında birisi ile hiç satranç oynamamış bir avukatın kitaplardan öğrendikleri ile dünya şampiyonunu yenişi.

KİTABIN ÖZETİ
New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner , dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e , ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayıp onların oyununa karışınca, şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan, oyalanacak hiç bir şeyi olmadan, bu odada uzunca bir süre tek başına kalan, yalnızca sorgulama için bu odadan çıkartılan Dr.B bir gün, rastlantı sonucu gizlice eline

Yağmur (Tevfik Fikret)


Yağmur

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...

Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

Bulutlar karardıkça zerrata bir
Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;

Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep,
Numayan olur gündüzün nısf-ı şeb.

8 Aralık 2011 Perşembe

Tarih-i Kadime Ek (Tevfik Fikret)


Tarih-i Kadime Ek
Molla Sırat'a

Paraya hiç dayanmayan bir şairmişim
Zangoçluk edermişim Protestanlara gider
Size edebi saygılarımı sunarım efendim
Yani yıldızlı bir kursunun üstadına
Bilgin sairine yani İslam dininin
Molla Sırat hazretlerine yani
Lütfen bize ne güzel
Zangoçluğu yakıştırıvermişler
Ama aldanmış olmayasın sakin üstadım
Müslüman oğluyum ne de olsa
Sen o güzel dini anlatma bana
O dinden senin kadar ben de anlarım
Ben de okudum o Tanrı kitabini
Yüreğe doğan o sözleri ben de dinledim
Ben de dolaştım sizin gibi cami cami
Tanrı önünde ben de oldum iki kat
Açılırdı hayalimde cennet yolu

7 Aralık 2011 Çarşamba

Evet, İsyan (İsmet Özel)


Evet, İsyan


Demirden sağnaklar altında uyur sevdiğim
göğsünde hazin ayak izleri eski Şubatların
onu yaralar kıpırdatıyor
ve o sertelmektedir yaralardan
kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri
saçları bukleli bir çocuğu öperek uyandıran
içimize güneşler bırakan nal sesleri.
Keserle yontulmuş bir ağzı var sabahın
varınca bayrakları, marşları duyuyorum
başım çılgınca sarsılan dallarla uğraşıyor
durup dineliyorum bütün taframla
bütün taframla, bütün yumruklarım, bütün
hantal yüreklerin olduğu orda. 

Yamyamlık Üstüne (Hilmi Yavuz)

 YAMYAMLIK ÜSTÜNE

    Bundan bilemediniz yirmi yıl öncesine kadar Afrika, çoğumuzun kafasında insan eti yiyen ilkel ve vahşi insanların yaşadığı büyük bir kara parçasıydı.Sömürgeci düzenin sürdürülmesi amacıyla tezgahlanıpsunulan bir yamyamlık masalınmı, sanırım çoğumuz anımsarız. Jomo Kenyatta, Kenya'da bağımsızlık savaşı açtığında, gazeteler Mau-Mau'ları insan eti yiyen yamyamlar diye göstermişlerdi. Uygarlıkla ilişkisi olmayan bu 'yamyam'ları, eski deyimler 'zaptürapt' altında tutmak gerekiyordu .Yiyip içip sömürgecilere dua etmeliydik: bu vahşiler günün birinde öteki kara parçalarında da atlayıverirlerse halimiz nice olurdu? Bir kazanda haşlanmamak için, Afrika'nın sahiplerinin orda kalması zorunluydu.

        Geçenlerde Güney Amerika'da bir uçak kazasına uğrayıp sağ kalarak And Dağları'ndaki kuş uçmaz kervan geçmez bir bölgeye düşenlerin, kurtarılmayı beklerken kazada ölenleri yemek durumunda kaldıklarını okuyunca bu 'yamyamlık' masalı geldi aklıma. Önce, “Kim bilir, belki de insan eti yiyen bu kazazedeler arasında, Kenyatta'nın amyamlığına inanmışlardan biri de vardı” diye güldüm. Sonra düşündüm: İnsanoğlu, doğa karşısındaki savaşını, bizim uygarlık düzenimizin sınırları dışında sürdürmek durumunda kalınca nasıl da değişiyor. And Dağları'na giden kurtarma ekipleri biraz daha geç kalsaydılar, ölü insan etini yiyip tüketen

Tarih-i Kadim (Tevfik Fikret)


Tarih-i Kadim

İste, der, insanoğlunun geçmiş hayati bu.
Ve baslar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok gecen geceden.
Senin tarih dediğin iste budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Bası geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.

Mankurt Efsanesi (Cengiz AYTMATOV)

MANKURT EFSANESİ

Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar'ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikayesi vardı: Sarı-Özek'i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek Juan-Juanlar'ın yaptığı işkenceleri anlatırlarmış. Ama asıl işkenceyi, genç ve güçlü oldukları için satmadıkları esire yaparlarmış. İnsanın hafızasını yitirmesine, deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış. Önce esirin başını kazır, saçları tek tek kökünden çıkarırlarmış. Bunu yaparken usta bir kasap oracıkta bir deveyi yatırıp keser, derisini yüzermiş. Derinin en kalın yeri boyun kısmı imiş ve oradan başlarmış yüzmeye. Sonra bu deriyi parçalara ayırır, taze taze, esirin kan içinde olan kazınmış başına sımsıkı sararlarmış. Böylece sarılan deri, bugün yüzücülerin kullandığı kauçuk başlığa benzermiş. Buna "Deri geçirme işkencesi" derlermiş. Böyle bir işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür, ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bir MANKURT yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş. Bir devenin boynundan beş-altı kişinin başını saracak deri çıkıyormuş. Bundan sonra, deri geçirilen tutsağın boynuna, başını yere sürtmesin diye, bir kütük ya da tahta kalıp bağlar, yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye uzak, ıssız bir yere götürürler, elleri ayakları bağlı, aç, susuz, yakan güneşin altında öylece bir kaç gün bırakırlarmış. Bu tutsaklar birer mankurt olmadan yakınları bir baskın düzenleyip onları kurtarmasın diye, yanlarına gözcüler koyarlarmış. Açık bozkırda her taraf kolayca görüldüğü için gizlice gelip baskın yapmak kolay olmazmış.

Juan-Juanların bir tutsağı mankurt yaptıkları duyulur, öğrenilirse, artık onu en yakınları bile gerek zorla,

6 Aralık 2011 Salı

Sen Olmasan (Tevfik Fikret)


Sen Olmasan

Sen olmasan...
Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu? ..

Sen olmasan...
Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
Yaşar mıyım dersin?
Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?

Sen olmasan...
Bu samîmî bir îtirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten? ...
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya değse hayat! ..
 
Tevfik Fikret

5 Aralık 2011 Pazartesi

Sait Faik Abasıyanık

23 Kasım 1906'da Adapazarı'nda dünyaya geldi. İstanbul'da 11 Mayıs 1954'te sirozdan yaşamını yitirdi. İlköğrenimini Adapazarı Rehber-i Terakki Mektebi'nde yaptı. İki yıl Adapazarı İdadisi'nde öğrenim gördü. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ailesi İstanbul'a yerleşince İstanbul Sultanisi'ne girdi. Onuncu sınıfta bir öğretmene yapılan şaka yüzünden sınıfı dağıtılınca Bursa Erkek Lisesi'ne geçti, 1928'de buradan mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde bir süre eğitim gördü. Ekonomi öğrenimi için İsviçre Lozan'a gitti. Kısa süre kaldı ve Fransa'ya geçti. 3 yıl Fransa'da Grenoble'da yaşadı. Eğitimini yarım bırakarak 1933'te İstanbul'a döndü. Kısa bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi'nde Türkçe grup dersleri öğretmenliği yaptı. Babasının desteğiyle girdiği ticarette de başarılı olamadı. Daha sonra hiçbir işle uğraşmadı. Geçimini babasından kalan mirasla sürdürdü. Yaşamını Şişli'de Bulgar Çarşısı'ndaki apartman ve Burgaz Ada'daki köşklerinde annesiyle geçirdi.

Şiir yazmaya İstanbul Sultanisi'ndeki öğrencilik günlerinde başladı. Öyküye Bursa'daki öğrencilik zamanında geçti. İlk öyküsü "Uçurtmalar" 9 Aralık 1929'da Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayınlandı. 1934-1940

Sancağ-ı Şerif Huzurunda (Tevfik Fikret)


Sancağ-ı Şerif Huzurunda

Ey rayet-i Peygamber, ey ümmid-i ahiri
Milyonla kulubun;
Ey nefha-i gaybiye-i nusret, ki safiri
Vecd- aver olur ruhuna şarkın ve cenubun;
Kudsiyyet-i feyzinle açıl, rengini göster,
Varsın soluk olsun

Bir hahzacık ey seyf-i cihad, oyna kınından,
Aksın koyu kanlar;
Vadeyliyor Allah, olacaktır sana kurban
İslam’a ihanet düşünen can-ü cihanlar.

Gafil medeniyyet, seni en sonra muhakkak
Hüsran ile tetvic edecek akl-i tebahın

4 Aralık 2011 Pazar

Beyaz Gemi (Cengiz Aytmatov)

Beyaz Gemi

Kitabın Konusu
Roman, San-Taş Vadisi'nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almakyadır.

Kitabın Özeti
Çocuk San-Yaş Vadisi'nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları yaşamaktadırlar.Çocuk bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır. En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; "Deve, Kurt, Eyer ve Tank" isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl'e ve San-Taş Vadisi'ne daha yakından bakmaktır. Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl'de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar.

Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur.

Sabah Olursa (Tevfik Fikret)


Sabah Olursa

Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı
Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici
Dokunmasındaki titremle silkinip, şu donuk,
Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse... -- O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayata pek ölgün,
Pek az ilişkim olur kuşkusuz; -- o gün benden
Ümidi kes; beni kötrüm ve boş muhitimde
Bütün acımla unut; çünkü kör, topal, tükenik
Bakışlarım seni geçmişte görmek ister; sen
Bütün etin, kemiğin, kimliğinle yarısın:
Ve şarkılar gibi hep hep kulaklarımda sesin...

3 Aralık 2011 Cumartesi

Kayıp Aranıyor (Sait Faik Abasıyanık)

KAYIP ARANIYOR

Kitabın Konusu: 
 Nevin adlı kadının mutluluğu, huzuru arayış çabası anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti: 
Nevin herkes tarafından çok sevilen birisidir. Herkesin derdini dinleyen, sohbet eden ve onları anlamaya çalışan bir insandır. Babası eski konsolostur. Bu yüzden hayatı biraz bolluk ve rahatlık içinde geçmiştir. Her mekanda olduğu gibi burada da kötü insanlar vardır. Ve bunlar Nevin'i çekememektedirler. Kamarot İrfan da bunlardan birisidir. Kendini çok iyi tanıtmış olmasına rağmen kıvılcım bekleyen insanlar için İrfan'ın sözleri yeterli olmuştur. Onun babası tarafından şımartılmış bir kız olduğunu onunla bununla kahvede sürttüğünü aralarında konuşmaya başlamışlardır. Kocası Özdemir ise onu pek de o kadar sevmemiştir. Ona lüzumlu bir eşya muamelesi göstermiş, nasıl traş sabunu bulamayınca tedirgin oluyorsa, eşi yokken de öyle tedirgin

Promete (Tevfik Fikret)


Promete

Kabinde her dakîka şu ulvî tahassürün
Minkâr-ı âteşini duy, dâimâ düşün:
Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım? ...
Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey!

Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa... Ey
Müştâk-ı feyz ü nûr olan âtî milletin
Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin
Yüklen, getir -ne varsa- biraz meskenet-fiken,

2 Aralık 2011 Cuma

Ömr-i Muhayyel (Tevfik Fikret)


Ömr-i Muhayyel

Bir ömr-i muhayyel...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i muhayyel...Hani göllerde,yeşil,boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel
Bir ömr-i muhayyel!

Yalnız ikimiz,bir de o:Ma'bûde-i şi'rim;
Yalnız ikimiz,bir de onun zıll-ı cenâhı;
Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı
Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim.

1 Aralık 2011 Perşembe

Kimseden Ümmid-i (Tevfik Fikret)


Kimseden Ümmid-i

Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr-ü-bal
Kendi cevvim, kendi eflakimde kendim tairim,
İnhina tavk-ı esaretten girandır boynuma;
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
 
Tevfik Fikret

30 Kasım 2011 Çarşamba

İzler (Tevfik Fikret)


İzler (Tevfik Fikret)

Kabinde her dakîka şu ulvî tahassürün
Minkâr-ı âteşini duy, dâimâ düşün:
Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?...
Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey!

Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa... Ey
Müştâk-ı feyz ü nûr olan âtî milletin
Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin
Yüklen, getir -ne varsa- biraz meskenet-fiken,
Bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen
Esmar-ı bünye-hîzini; boş durmasın elin.
Gör dâimâ önünde esâtîr-i evvelin
Gökten dehâ-yı nârı çalan kahramânını...

29 Kasım 2011 Salı

Sis (Tevfik Fikret)


Sis (Tevfik Fikret)

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde

28 Kasım 2011 Pazartesi

Zindandan Mehmed'e Mektup (Necip Fazıl Kısakürek)


Zindandan Mehmed'e Mektup


Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

27 Kasım 2011 Pazar

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı? (Victor Hugo)


Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

26 Kasım 2011 Cumartesi

Hayat (Babür Pınar)


Hayat

Kır çiçeklerinin yurt tuttuğu
her dağın hüzünlü bir patikası var
kuytusuna yaralı düşen kuşlar
son kez baktıklarında görürler boşluğu

Gövdem bir dağ gülüm
kalbim onun patikası
Son kuşların giderken bıraktığı en uçası
boşluğa resmedilmiş yaralı bakış ömrüm

Otuz Beş Yaş (Cahit Sıtkı Tarancı)

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

25 Kasım 2011 Cuma

Ateşten Gömlek Kitap Özeti (HALİDE EDİP ADIVAR)


Ateşten Gömlek Kitap Özeti (HALİDE EDİP ADIVAR)

1.KİTABIN KONUSU:
Milli Mücadele sırasında  Ayşe, Peyami ve İhsan arasında geçen acıklı bir aşk hikayesi. 

2.KİTABIN ÖZETİ:

Bacaklarını katbeden Peyami,dışişleriyle ilgili bir meslek seçmiştir. Hatıralarını yazdığı sıralarda, kafatası da açılacak, içerde kaldığı sanılan bir kurşun aranacaktır.
Ayşe, Peyami’nin uzak bir akrabasıdır. İzmir’den, onunla evlendirilmek üzere İstanbul’a davet edilmiş, ama Peyami istememiştir.Bunun üzerine, onuruna çok düşkün olan Ayşe, bir daha hiç bir zaman Peyami’yle evlenmemeyi aklına koymuştur. Nitekim bir başkasıyla evlenir.Ayşe’nin kardeşi Cemal subaydır.Harbiye Nezaretindeki Binbaşı İhsan’la Mütareke’nin   ilk zamanlarından beri çok iyi anlaşmaktadırlar.Peyami’nin annesi, Şişli’deki salonuyla o günlerin kibar kadını, tanınmış kadını, sözgeçiren bir kadındır. Kadınlar arasındaki propagandayı o idare eder. İstanbul’da çeşit çeşit inanç, türlü türlü çalışma vardır. Özellikle manda taraftarları, ülkeyi bir başka yabancı devletin boyunduruğu altına koymak için çok çalışmaktadırlar. Bir gün İzmir’e Yunanlıların girdiği haberi gelir. Ayşe’nin kocasını, küçük oğlunu, birçok suçsuz insanla birlikte süngülemişler, delik deşik etmişlerdir. Ayşe, kalkar İstanbul’a Peyami’lere gelir.

Çile (Necip Fazıl Kısakürek)


Çile

Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

24 Kasım 2011 Perşembe

Gitmek Hayat Getirecek (Babür Pınar)


Gitmek Hayat Getirecek

Kör bağın kızıl kuru
gül kokusunu taşıyor hava
Gözlerim kapıda

Nedensizliğin ertelediği çöküntü
bilincime duyuruyor küf hükmünü
Bir çocuk gibi koşarken düşünce
istemeden saplıyor bıçağı sevince

Aşk-ı Memnu Kitap Özeti (HALİT ZİYA UŞAKLIGİL)


 Aşk-ı Memnu  Kitap Özeti (HALİT ZİYA UŞAKLIGİL)

1. KİTABIN KONUSU:
Toplumun uzun yapısına aykırı bir nitelik göstermek.

2. KİTABIN ÖZETİ:
Firdevs Hanım’la kızları, İstanbul’un tanınmış ailelerinden ve Göksu eğlenti yerinin sürekli ziyaretcileri arasında bulunmaktadırlar. Bir sandal gezintileride, Adnan Bey’in sandalı, onlarınkine dokunurcasına yakın geçer. Adnan Bey, iki çocuklu bir dul adamdır, ama Firdevs Hanım’ın küçük kızı Bihter’le evlenmek istemektedir. Peyker ise zaten evlidir.

Firdevs Hanım, aralarındaki yaş farkını hesaba katmaksızın kızını Adnan Bey’e verir. Nitekim bu yaş farkına rağmen, evlilikleri, gayet düzgün, hayatları derli topludur. Adnan Bey’in kızı Nihal, son derece duygulu bir kızdır. Üvey annesine yaklaşmak isterse de anlaşamayacaklarını görür, kendi alemine çekilir. İnce, zeki, anlayışlı bir çacuktur. Hayatın güçlüklerini şimdiden sezmiştir. Nihal’le kardeş çocuğu olan bir de Behlül vardır. Behlül’ü Nihal’le evlendirmek isterler. Nihal buna içten içe sevinir. Onun sık sık ziyaretlerini elbette anlamıştır.. Gerçekteyse Behlül’ün ziyaretleri Nihal için değildir. O, çapkın yaratılışlı, bir dalda duramayan bir insandır. Firdevs Hanım’ın büyük kızı Peyker’e karşı içinde bir yakınlık duymaktadır. Kadını tuzağına düşürmekte gecikmez. Bir kısım kadınların cürete karşı asla dayamayacaklarını denemeleriyle bilmektedir.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Kaldırımlar 1 (Necip Fazıl Kısakürek)


Kaldırımlar 1

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

22 Kasım 2011 Salı

Beklenen (Necip Fazıl Kısakürek)


Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
 
Necip Fazıl Kısakürek

21 Kasım 2011 Pazartesi

Kanla Kirlenmis Evrak (İsmet Özel)


Kanla Kirlenmis Evrak


Karanlik sözler yaziyorum hayatim hakkinda.
Asklarim, inançlarim isgal altindadir
tabutumun üstünde zar atiyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamistir
topraga sokuldugum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklasinca kumlar ve çakil taslari
geçmis günlerimi asagilamaktadir.

29 Ekim 2011 Cumartesi

5800 Telefon Hafızasında Yer Açma

Arkadaşlar telefonumuzun hafızasına yüklü olan internet geçmişini silerek telefon hafızasında yer açabiliriz. Bunu için öncelikle telefonumuza ovi mağazasından X-plore uygulamasını yüklüyoruz. Uygulamayı çalıştırdıktan sonra sırasıyla;
C: sürücüsünü seçin
System klasörünü seçin
Cache klasörünü seçin
bu klasör içinde bulunan bütün dosyaları silin
.

28 Nisan 2011 Perşembe

Gıdalardaki Koruyucu Maddelerin Zararları

E310 Propyl Gallate
Bu koruyucu, katı ve sıvı yağların bozulmasını önlemek için kullanılmaktadır.
Bitkisel yağlarda, et ürünlerinde, dilimlenmiş patateslerde, hazır çorbalarda ve sakızlarda koruyucu katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla BHA ve BHT katkı maddeleri ile birlikte kullanılır. Kansere sebep olabilir. Gastrit ve cilt tahrişine neden olabilir, kandaki hemoglobine zarar verdiği için bebek ve küçük çocuk gıdalarında izin verilmemiştir.
E320 BHA ve E321 BHT
Butillenmiş hidroksianisol(BHA) ve Butillenmiş hidroksitoluen(BHT) katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılmaktadır.
Tahıl ve ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır. Yapılan bazı çalışmalarda bu katkı maddesinin farelerde kansere sebep olduğu bildirilmiştir. Bebe mamalarında izin verilmemiştir, alerjik reaksiyon yapabilir, hiperaktiviteye, kanserojen, östrojen etkilere ve diğer olumsuzluklara sebep olabilir. Tükettiğiniz ürünlerin etiketinde bu katkı maddesinin kullanıldığı bilgisi varsa, bu katkı maddesini içermeyen bir başka marka ürünlere yönelmeniz sağlığınız için daha uygun olacaktır.

26 Nisan 2011 Salı

5800 Oklar Teması

Uyumlu olduğu modeller:
Nokia   5228,   5230,   5230 Nuron,   5235 Music Edition,   5530 Xpress Music,   5530 XpressMusic,   5800 Xpress Music,   5800 XpressMusic,   C6-00,   N97,   N97 mini,   X6

İNDİR

20 Nisan 2011 Çarşamba

5800 No Smoking Teması

İndirmek İçin Tıklayın

Uyumlu olduğu modeller:
Nokia   5228,   5230,   5230 Nuron,   5235 Music Edition,   5530 Xpress Music,   5530 XpressMusic,   5800 Xpress Music,   5800 XpressMusic,   C6-00,   N97,   N97 mini,   X6

5800 Avril Lavigne Teması


Avril Lavigne teması indirmek için Tıklayın

Uyumlu olduğu modeller:
Nokia   5228,   5230,   5230 Nuron,   5235 Music Edition,   5530 Xpress Music,   5530 XpressMusic,   5800 Xpress Music,   5800 XpressMusic,   C6-00,   N97,   N97 mini,   X6

17 Nisan 2011 Pazar

5800 Avril Lavigne Teması

Avril Lavigne hayranlarının hoşuna gidicek bir tema. İndirmek için Tıklatın

6 Nisan 2011 Çarşamba

Veri İletişimi ve Hata Denetimi


VERİ İLETİŞİMİ

Veri iletişimi, sayısal bilginin (çoğunlukla ikili biçimde) bir kaynaktan bir varış yerine iletimi olarak tanımlanabilir. Kaynak bilgi, ASCII ya da EBCDIC gibi ikili kodlanmış alfa sayısal karakterler, mikroişlemci işlem kodları, denetim sözcükleri, kullanıcı adresleri, program verileri ya da veri tabanı bilgisi olabilir.
Bir veri iletişim ağı, kamuya açık telefon ağı aracılığıyla birbirine bağlanan iki kişisel bilgisayar kadar basit olabileceği gibi, bir ya da daha çok ana bilgisayar ve yüzlerce uzak terminalden oluşan karmaşık bir ağı da içerebilir. Veri iletişim ağları, otomatik vezneleri (ATM’ler) banka bilgisayarlarına bağlamada ya da bilgisayar terminallerini (CT’ler) veya klavye ekranlarını (KD’ler) doğrudan ana bilgisayarlardaki uygulama programlarına arabirim üzerinden bağlamada kullanılır. Veri iletişim ağları, havayolu ve otel rezervasyonu sistemlerinde, kitle iletişim araçlarında ve Associated Press (AP) ya da United Press Internatıonal (UPI) gibi haber ağlarında kullanılır. Veri iletişim ağlarının uygulamalar listesi, neredeyse sonsuz bir biçimde sürüp gitmektedir.
VERİ İLETİŞİM DEVRELERİ
Düzenlemeler: Veri iletişim devreleri, genel olarak iki noktalı ya da çok noktalı olarak sınıflandırılabilir. İki noktalı bir düzenlemede iki yer yada iki istasyon mevcuttur; buna karşılık çok noktalı bir düzenlemede, üç veya daha çok istasyon bulunur. İki noktalı bir devrede, bir ana bilgisayar terminali ile bir uzak bilgisayar terminali, iki ana bilgisayar ya da iki uzak bilgisayar terminali arasındaki bilgi akımını içerebilir. Çok noktalı bir

Sinekli Bakkal Kitap Özeti (Halide Edip Adıvar)

Sinekli Bakka (Halide Edip Adıvar)
Bulunduğu semtin adini almiş olan bu dar sokak,sinekli bakkal’dır. Dünyanin herhangi bir yoksul mahallesinden pek farkli olmayan,bir geçitten çok bir toplanti yeri gibidir. Bu sokakta oturanlardan biri,mahalle imamidir. Onun kizi emine, kiz tevfik diye anılan bir halk sanatçısıyla evlenir. Bu Tevfik,ortaoyunu,karagöz gibi şeylerle vakit geçirir. İnadını ve iradesini anasından,yeteneklerini ise babasindan alan bir kızları dünyaya gelir. Rabia, Emine,T evfik’le birlikte,sokaktaki İstanbul bakkaliyesi’ni işletmektedir. Babasi imam ise Rabia’yı biraz büyünce,hafiz yapar. Mahallenin kibar konaği’da vardir:Selim Paşa konağı. bu konak başlı başına bir alemdir. Selim paşa’nın hanımı dünyanın tadını çıkarmış bir kadındır. oğlu Hilmi ise, Jön Türklerle teması olan bir ihtilalcidir. büyüklük peşinde bir hayal adamı. Konağa giren,çıkan pek çoktur. Peregrini adında bir İtalyan piyanist,Vehbi Dede adında bir mevlevi dervişi bunlarin başlıcaları arasındadır.
Rabia, Mevlit ve Kur’an okumadaki şöhreti ile Selim Paşa konaği’na kapılanır. Peregrini’yi orada tanır. Bu parasi bol,akli kıt sanılan sanatçıyla anlaşılır. Vehbi Dede’den musiki dersleri alır. mahallenin cücesi Rakim Amca, İstanbul bakkaliyesi’nisürekli müşterilerinden, tevfik en yakın arkadşlarındandır. Tevfik’ in en yakın arkadaşlarındandındır. Tevfik,fırsat buldukça Karagöz oynatır. Ama başka işlerde görür. Ozaman, Fransız postahanesi bizimkinden ayrı olduğu ve feslilerin öyle yerlere girmesi uygun olmadığı için Hilmi’ye Paris’ten gönderilen (zararlı ) gazete ve kitapları,Tevfik, Ortaoyunundaki ustalığı sayesinde kadın kılığına girip almakta, Hilmi’ye götürmektedir. Bir gün, bu kılıkla yabancı postaneye girdiği saptanır ve yakalanır. Tevfik’in yakalanmasına sebep olan,kayın pederi olan imamdır. Çünkü İmam,bu günah işleyen soytarıyı hiç sevmez. Onu haber verir. Tevfik, Zaptiye dairesinde Göz Patlatan Hakkı adındaki zorbanın sıkı işkenceleriyle sorguya

Rush Oyunu

Rush bir zeka oyunudur. küpleri değişik yönlere yönlendirerek gitmesi gereken yerlere götürüyorsunuz. Oldukça güzel grafikleri ve efektleri olan bir oyun oyun patlayan küpler yok olup başka bir yerde çıkan küpler vs.. (Oyun Tam Sürümdür)

25 Şubat 2011 Cuma

Sihirli Küre

Öncelikle konsantre olun ve daha sonra 0 ile 99 arasında bir sayı tutun tuttuğunuz bu sayının basamaklarını birbiri ile toplayın ve çıkan sonucu tuttuğunuz sayıdan çıkartın çıkan sonucu sağ taraftaki listeden sembolüne bakın ve küreye tıklayın. Sembolün kürede belirdiğini görüceksiniz.
Örneğin: Tutuğumuz sayı 22 basamaklarını toplarsak 2+2=4 yapar. bu sayıyı tuttuğumuz sayıdan çıkartırsak 22-4=18 olur. 18 sayısının sembolüne bakıp küreye tıkladığımızda kürede bu sayının yanındaki sembolü görürüz. Semboller her seferinde değişmektedir.

24 Şubat 2011 Perşembe

Günlük Burç Yorumu



Burcunuzu seçin, falınızı okuyun



Muneccim.com 'un katkılarıyla

Eylül Kitap Özeti (MEHMET RAUF)

KİTABIN  KONUSU :     
Süreyya ve onun karısı Suat ve akrabaları olan Necip Bey ile aralarında geçen olayları anlatmaktadır.
KİTAP  ÖZETİ:
 Süreyya ve karısı Suat’ la birlikte babasının evinde oturmaktadır. Ama bu halden memnun değildirler. Babası hem yaşlı, hem dediği dediktir. Onun yüzünden her yaz  bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar. Suat bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır. Suat’ ın kardeşi Hacer  akrabası olan Necip Bey’ le gönül eğlendirmektedir. Hacer evli ve eşi de onun için herşeyini verecek nitelikte bir eştir. Daha sonraları Suat ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır. Suat Hanım gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir. Necip de hem dostarı hemde akrabaları  olarak Suat ve Süreyya’ nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir. Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken  Suat  da Necip’le birlikte piyano çalmaktadır. Başbaşa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip Bey birşeylerin olduğunu, Suat Hanım’a aşık olduğunu anlar. Bu durumdan kurtulmaya çalışsada başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya  karar verir. Giderkende Suat’ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır.Daha sonraları Necip’in tifoya tutulduğu öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Tehlike devresi geçince Necip’in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir yorgunluğu içerisindedir. Hacer Necip’in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip’in kendiden  geçmiş olduğu  zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip’in annesi eldiveni gösterir. Suat

Erikler Çiçek Açtı Kitap Özeti (ESAT MAHMUT KARAKURT)

ROMANIN KONUSU: 
Bir Kurmay Binbaşının Hong Kong’a gönderilmesi ve burada başına gelen olaylar anlatılıyor.
ROMAN ÖZETİ:
Bir kurmay binbaşı olan Orhan Bey, Hong Kong’ta meydana gelen terör olaylarından sonra Hong Kong’a gönderilir. Bindiği uçakta Madelena adında bir kadınla tanışır.
Bindikleri uçak, kötü hava şartlarından dolayı Şam’a zorunlu iniş yapar. Uçak Şam’a indiğinde bütün yolcular kendilerine bildirilen otele gitmek için uçağı terk eder.
Madelena bir uyuşturucu kaçakçısıdır ve Şam’da kaldıkları otelde Şam polisi tarafından tutuklanır. O ana kadar topal taklidi yapan kadının aslında topal olmadığı, bunu kendisini aciz göstermek için kullandığı anlaşılır.
Orhan Bey yoluna devam eder. Hong Kong’a vardığında onu bir İngiliz teğmeni karşılar ve kalacağı otele götürür.
Komünist bir örgüt Hong Kong’ta terör eylemleri yapmaktadır ve Orhan Bey de buradaki İngiliz ve Amerikan subayları ile birlikte bu örgütü çökertmek için çalışacaklardır.
Orhan Bey boş kalan zamanlarında sivil olarak gezer ve kendisini milyoner bir tüccar olarak tanıtır. Bu sayede bir kadınla tanışır ve samimi bir dostluk kurar. İsmi Çing Çung olan bu kadın evlidir ve oldukça zengindir. Zamanla Orhan Bey’e aşık olur. Orhan Bey’in tesadüfen tanıştığı bu kadın terörist örgütün patronu olan Pavlof’un karısıdır. Orhan Bey, Madam Çing Çung’u Hong Kong’un en zengin insanlarından biri, Madam Çing Çung da Orhan Bey’i zengin bir tüccar olarak tanımaktadır.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Devlet Ana Kitap Özeti (KEMAL TAHİR)

Olay:
Notüs Gladyüs, burada geçici olarak konaklamaktadır. Bu hanı Mavro ablası Liya ile birlikte işlemektedir. Notüs Gladyüs’ ün Türkopol Uranha isminde arkadaşı vardır. Notüs Gladyüs, oldukça alçak ve karaktersiz bir kişidir. Karanlıktan yararlanarak Liya’nın odasına girer ve ona tecavüz etmeye kalkar ancak Liya’nın elindeki bıçağın zehirli olduğuni söylemesi üzerine bu emelini gerçekleştiremez. Diğer yandan Liya, Türk genci olan Demircan’a aşıktır.
Bir gün Liya ile Demircan’ı buluşma halinde yakalar ve acımadan Demircan’ı öldürür aynı zamanda Liya’ ya tecavüz eder. Yardımcı Türkopal Uranha’dır.
Bu olay Osmanlı aşiretinde Osman Bey’in oğlu Orhan ve Demircan’ın kardeşi Kerim tarafından görülür.
Kerim, olay karşısında şok geçirir inanamaz. Orhan Bey Kerim’i yatıştırır ve olaydan bütün söğüt haberdar edilir. Diğer yandan Demircan’ın annesi Bacıbey oğlunun ölümüne fazla bir tepki göstermez. Bu fuygunsuz durumda öldürülmesinin yiğitliğe yakışmadığı düşencesiyle tepkide bulunmamıştır. Ancak yüreği ağlunun kin acısıyla yanmaktadır.